18 Ekim 2008 Cumartesi

NEDEN BU KADAR CAHILIZ ?

Yıllar öncesinde gazetecilik yaptığım dönemlerde yurtdışında da bulunmuştum. Almanya'da tanıştığım Arap bir arkadaşım olmuştu, Ürdünlü Sadik.. Ortak dilimiz Almancaydı. O Türkçe bilmiyor, ben Arapça bilmiyordum.

Ülkemize geldiğinde bir Antalya dönüşü bir petrol istasyonunda dinlenirken;
- Bu gün Cuma ben camiye gideceğim dedi.
- Oğlum, arabım ben sana nerden cami bulayım?
Derken orada çalışanlardan biri yakında bir köy olduğunu yetişebileceğimizi filan söyledi. Hemen gittik abdest alıp camiye girdik.
Yaz ayları olduğu için köylü tarlada orda-burada, camide 5–6 kişi var. İmam cemaate dönmüş kuran okuyor, Arabın yanında bir ihtiyar bastonunu yanına uzatmış hocayı dinliyor bu arada huşu için sallanarak gözyaşı döküyordu. Bu Sadik'in dikkatini çekti. Gerçi hocanın sesi müthişti koyun gibi dinlesek de o sesten etkilenmemek mümkün değildi.

Arap okunanı anladığından yanındaki ihtiyarın ağlamasına bir anlam verememiş olacak ki hınzırca gülümsedi ve olumsuz anlamda kafasını sallayınca, ben;
- Was machts du? dedim. Yani napıyorsun anlamında.
Sesim biraz duyulur gibi olunca camideki kafalar bize döndü. Biz hocayı dinlemeye devam ettik, bu arada cemaat 20 kişi kadar oldu.

Çok geçmedi Arap öylesine bir kahkaha koyuverdi ki camide ben bile kızdım.
İbadet yerinde gülmenin ne kadar ayıp ya da günah olduğu öğretildiğinden o hırsla Sadik'e Almanca verdim veriştirdim..

Vay, sen misin camide Almanca konuşan!.. Ağlayan ihtiyar yanında duran bastonunu kaptığı gibi Sadik'in kafasına ekleştirdiği gibi baston ortadan bölündü. Elinde kalanıyla Sadik'e vurmaya devam ederken;
- Camiyi gâvurlar bastı, diye bağırıyordu bir yandan. Eh diğer Müslümanlar durur mu?
Allah-Lillah aşkına diyen takunyayı kaptığı gibi ikimize birden hücum ettiler. Arabamıza binip köyün dışına çıkasıya kadar aynalı bir sopa yedik köylülerden. Üstelik arabanın da ne cami kaldı ne çerçevesi.. Araba da bizim gibi nasibini aldı, yamuldu..

Köyün dışına çıktığımızda sinirimden Sadik'i bir posta da ben döveceğim de hâlâ gülmesi yok mu beni iyice tav etmişti. Neden güldüğünü sordum.

- Sen dedi, Hocanın ne okuduğunu biliyor musun?
- Bilmiyorum dedim.
- Peki, Nisa nedir onu biliyor musun? Dedi, yine;
- Hayır' dedim.
- Nisa, kadın demektir Arapçada dedi. Hoca, Nisa Suresi'nin kadınların aybaşı dönemi ve o dönemde cinsel ilişkiye girmemelerini, temiz olmalarını filan okuyordu. Bunda ağlayacak ne var? dedi.
Doğrusu haklıydı. Ve o günden bu yana Nisa'nın kadın olduğunu hiç unutmadım, Nisa adını ve koyunun kaval dinlediği gibi Kuran okunurken dinleyenleri gördükçe yediğim eşşek yükü sopa gelir aklıma...

İlk emri oku olan bir dine inananlar olarak nasıl bu kadar cahil kalabiliyoruz? Gerçekten ilginç..
İşte bu noktada işgüzar din görevlileri ve dini çıkar kapısı haline getirenleri TEBRİK etmek lazım!!!

Abdullah YILMAZ
GIRGIR Dergisi Köşe Yazarı

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Yorumlarınız İçin Teşekkür Ederim

İletişim araçları