28 Ekim 2016 Cuma

15 Temmuz İle İlgili Hikaye


       Cengiz o gün sabahın erken saatlerinden beri aynı güzergahı tekrar ve tekrar turlamaktan bitkin düşmüştü. O bir dolmuş şöförüydü ve her gün neredeyse aynı şekilde geçerdi. Saat 18:00 gibi ufak bir mola verdi. Bir büfeden çay alıp müşteri beklerken derin düşüncelere daldı.
Ülkemizdeki sevindirici gelişmeler bir biri arkasına geliyor, eskiden bizimle alay eden devletler şimdilerde hasedinden çatlıyordu. Cengiz bir dolmuş şöförüydü ama ülkede olan bitenden de haberdardı. İlk milli İHA’nın üretilmesi devlet başkanının diğer ülke başkanlarının karşısında hep dik durması onu mutlu ederdi. Ülke demokratikleşmeye koşuyor, her kesimden insan vatanına daha da bağlı hale geliyordu. Darbe dönemlerinin ve yüksek enflasyonun artık çok geride kalması ona güven veriyordu.
Cengiz’i daldığı düşüncelerden hemen yanından geçen meslektaşı uyandırdı. Arkasından gelen dolmuş yanından “vız” diye geçmiş geçerken de şöförü Cengiz’e alaycı gülümseme ile bakmıştı. Cengiz Turan’ın bu gülümsemesinden hiç hoşlanmazdı. Turan’ın dolmuşu daha yeni ve daha süratliydi. Bu yüzden Cengiz’i mola esnasında geçer ve onun önünden yolcuları toplardı. İşte bu esnada bir de alaycı gülüşü Cengiz’i fena halde kızdırıyordu. Cengiz dolmuşun yeteri kadar müşteri ile dolduğuna kanaat edince yoluna devam etti. Turan ile o gün yeniden karşılaşacağını bilemezdi…
Cengiz eve geldiğinde saat 22:00’yi biraz geçmişti. Koltuğa kendini külçe gibi bıraktığında mutfaktan bir bardak su alacak kadar dahi dermanı olmadığını düşünüyordu. Cengiz’in zorlu bir hayatı vardı ama ileriye dönük umutları onu hep ayakta tutardı. Çocuklarının daha kolay ve müreffeh bir hayatları olacağını, kendisinin de keyifli bir emeklilik dönemi olacağını hayal ederdi hep.
Yorgunluk çayını yudumlarken TV’deki bir görüntü onu neredeyse şok etti. Gözleri ile görmese kulakları ile duymasa buna kesinlikle inanmayacaktı. Birileri darbeye kalkışmış, Cumhurbaşkanı’na suikast girişiminde bulunmuştu. Cengiz’in gözleri fal taşı gibi açılmış, yaşanan vehametten ötürü kanı damarlarına hapsolmuştu. Keşke yapacak bir şey olsaydı…
Cumhurbaşkanının halkı sokağa ve direnmeye çağrısı Cengiz’in aradığı işaretti. Birkaç yıl öncesinin çapulcularının aksine sokaklar demokrasi savaşçıları vatanseverlerce dolacaktı. Dolmuşuna atladığı gibi Külliye’nin yolunu tuttu. Aslında başlangıçta nereye gideceğini bilmiyordu. Yola çıkınca Cuma namazlarını kıldığı Beştepe Millet Camii’ne gitmeye karar verdi. Vakit namazlarını pek kılmasa da Cengiz dinine bağlı, ezanlara saygılı biriydi. Bu yüzden Cumhurbaşkanlığı Külliyesinin avlusunda bulunan Beştepe Millet Camii’ni darbecilere karşı savunmaya karar verdi.
Oraya vardığında kendisi gibi apar topar evden çıkan insanları gördü. Sayıları yüz civarındaydı. Cengiz kalabalığı görünce mutlu olmuş, alçak uçuş yapan ve zaman zaman etrafa bomba saçan F-16’ların verdiği dehşeti bir süreliğine unutmuştu. Spontane bir şekilde tekbir getirmeye başladı. Hemen yanında ta Kazandan gelen bir kahvehaneci ve üniversite okumak için memleketi Siirt’ten Ankara’ya geçen sene gelen ve part time işi nedeniyle sıla hasreti devam eden bir öğrenci vardı. Cengiz’e onlarda katıldılar. Bir süre sonra Beştepe Millet Camii önündeki diğer cesur insanlar da tekbirlere eşlik ettiler.

Havada F-16’lar alçak uçuş yaparken Külliye önünde toplanan şehadete susamış kitleler darbeye meydan okurcasına tekbir getiriyordu. Tekbirler hainleri kızdırmış olacak ki bir helikopter cephaneliğini kalabalığın üzerine boşalttı. Uçaksavarlara hedef olmamak için ışıklarını karartan bu ölüm makinası kalabalığa ateş açarak bir çok kişinin yaralanmasına yol açtı. İlk ateşte vatanseverler dağılır gibi olsalar da yaralıları alıp kenarlarda yeniden birleştiler. Bir mermi Cengiz’in tam yanına düşmüştü. Cengiz korku ve şaşkınlık ile sağına soluna bakınırken Siirt’li gencin yaralandığını fark etti. Kendi canını kurtardığını sevinmek yerine yaralı genci bir an önce emniyetli bir yere taşımaya çalıştı. Gencin kollarından tutmuştu ki yanında bir karaltı belirdi. Bu Turan’dan başkası değildi. Turan her zaman ki gülümsemesi ile yaklaştı ve genci taşımaya yardım etti. O anda Cengiz’in Turan hakkındaki olumsuz düşünceleri suyun kiri yıkayıp atması gibi silindi gitti. Demek ki Turan da bir vatanseverdi ve o gülüşü alaycılığın değil mutluluğun ifadesiydi.
Helikopterin yeniden gelmesi yerdekileri kaçışmaya zorladı. Ama bazıları yerinden ayrılmıyor, adeta helikoptere meydan okuyordu. Turan da bunlardan biriydi. Cengiz o an Turan’a imrenmişti, nasıl böyle cesur olabiliyordu. Siirt’li genci bir süre yalnız bırakarak açıklık alana çıktı ve helikoptere doğru bakara “Ben buradayım, erkeksen insene aşağı !” diye bağırdı. Kollarını o kadar yukarı kaldırdı ki sanki helikopteri pervanesinden yakalayıp aşağı düşürecekti. O esnada bir kurşun Turan’ın bacağına saplandı. Cengiz hemen yanına koşarak onu sürükleye sürükleye Külliye duvarlarının dibine taşıdı. Arkadaşının kan kaybından ölmesinden korkuyordu. Belindeki kemeri çıkararak bacağına sardı ve ekledi:
“Bu kan kaybını azaltır !”
Fakat Turan’ın derdi başkaydı:
“Boş ver bacağımın da önemi yok, hayatımın da. Yeter ki memleket kurtulsun !”
O esnada birkaç kadın yanlarına gelerek yaralı olup olmadığını sordu. Yaralıları en yakın hastaneye götüreceklerdi. Siirtli genci durumu ağırdı onu arabaya bindirdiler. Turan ise hastaneye gitmek istemedi. “Ben bu halimle de iş görürüm” diyordu. Cengiz o anda refakatçi olarak arabaya binmeyi aklından geçirdi. Kadınlar yaralıları taşımakta güçlük çekiyordu çünkü. Bir yandan da nefsi ile hesaplaşma halinde idi. Yaşadığı korkunç sahneler ve her an helikopter saldırısının tekrar gelebileceği endişesi vakit varken arabayla oradan uzaklaşabilirdi. Veya refakatçi olarak yaralılarla birlikte oradan ayrılmak da onu o dehşetin içerisinden çıkarabilirdi. Fakat artık memleketini canından daha fazla önemsiyordu. Bir de Turan’ın yaralı olmasına rağmen alanda kalmak istemesi ona büyük güç vermişti.
İnsanlar oradan ayrılsalar darbeciler zafer kazanacaklardı. Bu yüzden yaşadığı müddetçe orada kalmak istedi. Ölürse de orada ölecekti.
Turan duvara sırtını yaslamış, yaralı bacağını uzatmış şekilde bekliyordu. O da ölümüne orada ekleyecekti. Adeta elinde demokrasinin anahtarını tutuyor gibiydi. Meydanın kısmen boşaldığını gören Cengiz hemen ortaya doğru ilerledi. Tekbirlerle gecenin karanlığını inletiyordu. Onun naraları diğerlerine de cesaret vermiş etrafına toplanmışlardı. Cengiz o an gözlerini kapadı ve tüm benliğiyle şehadeti istedi. Tekbirlerine bir süre ara vererek sessizce dua etti:

“Allah’ım beni şehit olarak yanına al, cürümlerimi bağışla. Sen affedicisin affetmeyi seversin beni affet. Allah’ım peygamberimiz (sas) ve ashabının hürmetine, mazlum halkımızın hürmetine sen bu darbecilere fırsat verme. Kafirlerin ve münafıkların tuzaklarını boşa çıkar!”
Duasını bitiren Cengiz’in içine derin bir huzur çöktü, daha önce hiç olmadığı kadar kelimei şehadet getirdi ve gökyüzüne doğru bakışlarını dikti.
O sıra bulutları yararcasına sorti yapan bir F-16 uçağı bombayı kalabalığın ortasına bıraktı. Cengiz’in dua etmesi ile şehadeti arasında ancak birkaç dakikalık süre vardı.
Turan son kelimesi kelimei şehadet olan arkadaşının parçalanmış bedenine doğru sekerek yürürken yüzünde yine o alaycı gülümseme vardı:

“Hey gidi darbeciler hey, siz inanmış bir millete nasıl darbe yapabilirsiniz ?”

Alıntıdır

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Yorumlarınız İçin Teşekkür Ederim

İletişim araçları