Düşler başlayın Nerede (2000) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Düşler başlayın Nerede (2000) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Cenab-ı Hak, Recep ayında oruç tutan kullarına hangi mükâfatları vaat etmiştir?

Cevap:

“Recep’in ilk günü oruç tutan kimseden günahları –bir rivayette cehennem- yerle gök yer arası kadar uzaklaşır.” (Gunyetü’t Talibin, Nüzhetül-Mecâlis)
“Bir kimse Recep’in ilk günü oruç tutsa, Allahü Teâlâ, onun iki yıllık günahlarına kefaret olur.” (Gunyetü’t Talibin)
Recep’in ilk günü oruç tutan kişiye, bir aylık oruç sevabı yazılır
Resulullah (asm) buyurdu ki:
“Bir kimse Recep’in birinci gününü oruçlu geçirirse, bir aylık oruç tutmuş gibi sevap verilir.” (Gunyetü’t Talibin, Kenzül-Ummal)
Recep’in başında, ortasında ve sonunda oruç tutan, tamamını oruçla geçirmiş gibidir
Resulullah’ın (asm) Recep’in faziletine dair teşviklerini duyan yaşlı bir zatın:
“Ey Allah’ın Resulü! Ben onun tamamını tutmaktan acizim.” şeklinde beyanına karşılık, Resulullah (asm) şöyle buyurmuştur:
“Recep’in ilk günü, ortasındaki günü ve son günü tut ki, o zaman muhakkak sana tamamını tutanın sevabı verilecektir.” (Gunyetü’t Talibin, Nüzhetül-Mecâlis)
Recep ayında bir gün oruç tutan, kıyamet günü azaptan emin olur, sıratı tevhid ile geçer
“Her kim Recep’ten bir gün oruç tutar ve gecelerinden bir geceyi ibadetle geçirirse, Allah-ü Teâlâ onu kıyamet günü azaptan emin olarak diriltir ve sırat köprüsünü Kelime-i Tevhid ve tekbirlerle geçer.” (Deylemi)

Recep ayından bir gün oruç, 40 senelik oruca bedeldir

“Recep’ten bir gün oruç tutan kimse, 40 sene oruç tutmuş gibi sevaba ulaşır.” (Nüzhetül-Mecâlis)

Recep ayında bir gün oruç tutan kişi için, gök kapıları istiğfar eder

“Recep, haram aylardandır. Onun günleri, altıncı kat semanın kapıları üzerinde yazılıdır. Bir kişi ondan bir gün oruç tutsa ve orucunu, Allah-ü Teâlâ’nın takvasına tamamen ayır(arak günahsız tamamla)sa, (gökte bulunan) o kapı ve o gün dile gelerek:
·         Ya Rabbi! Onu bağışla.
Eğer orucunu Allah-ü Teâlâ’nın takvasıyla tamamlamazsa, onun için istiğfarda bulunmazlar ve o kişiye:
·         Nefsin seni aldatmış, denilir.” (Nüzhetül Mecâlis, Gunyetü’t Talibin)
Recep ayında bir gün oruç tutan, Allah’ın (cc) en büyük hoşnutluğuna erişir
“İnanarak ve sevabını Allah-ü Teâlâ’dan bekleyerek, Recep’ten bir gün oruç tutan, Allah-ü Teâlâ’nın en büyük rızasını kazanır ve Firdevs-i A’la cennetine yerleşir.” (Nüzhetül-Mecâlis)
“Beni iyi dinleyin; Recep ayı, savaş hislerinin duyulmadığı Allah’ın (cc) (haram) ayıdır. Kim inanarak ve sevabını sadece Allah’tan (cc) bekleyerek Recep ayında bir gün oruç tutarsa, Allahü Teâlâ’nın en büyük hoşnutluğunu kazanmış olur.” (El-Fetteni, Et-Tezkire)
Recep ayından bir gün oruç tutup bir gecesini ihya eden, tüm seneyi ihya etmiş gibidir
Sevban’dan (ra) rivayet edildiğine göre; bir kere Resulullah (asm) bir takım kabirlerin yanından geçerken ağlamağa başlayıp:
·         “Ey Sevban! Bu kabirlerde yatanlar! Şüphesiz azap çekiyorlar. Onlardan azabı dindirmesi için Allah-ü Teâlâ’ya yalvardım. Ey Sevban! Eğer bu kişiler, Recep ayından bir gün oruç tutsaydılar ve bir gece olsun ibadette bulunsaydılar, bu azaba düşmezlerdi” buyurunca, ben:
“Ey Allah’ın Resulü! Bir günün orucu ve gecenin ibadeti bile kabir azabını engeller mi?” diye sordum. Bunun üzerine buyurdular ki (asm):
“Evet! Canım kudret elinde olan Zat’a yemin ederim ki, Recep’ten bir gün oruç tutup bir gece dahi ibadette bulunan herhangi bir Müslüman kadın ve erkeğe mutlaka Allahü Teâlâ, bir senenin tüm günlerini oruç, tüm gecelerini ihya sevabı yazar.” (Nüzhetül Mecâlis)
Recep ayından bir geceyi ihya edip, gününü de oruçla geçiren, cennet nimetlerine nail olur
“Her kim, Recep’ten bir geceyi ihya eder, gününü de oruçlu geçirirse, Allah-ü Teala ona cennet meyvelerinden yedirir, cennetin yeşil ipeklerinden giydirir ve cennetin halis olan içeceğinden içirir. Ancak üç şey yapan müstesna:
Bir şahıs öldüren, “Allah aşkına yardım edin” diye gece veya gündüzleyin Allah-ü Teala adıyla yardım isteyeni işitip de ona yardım etmeyen, (Müslüman) kardeşi kendisine bir sıkıntısını şikayet ettiği halde (maddi gücü varken) ondan (sıkıntıyı) gidermeyen.” (Deylemi)
Recep ayından Perşembe, Cuma, Cumartesi üç gün oruç tutan kişi, 900 yıllık ibadet sevabına nail olur
Enes’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resulullah (asm) buyurdu ki:
“Kim haram aylarda(n olan Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep de) üç gün oruç tutarsa, o kişi için 900 yıllık ibadet sevabı verilir.”
Bu hadis-i şerifi rivayet ettikten sonra Hz. Enes (ra) şöyle der:
“Bu hadis-i şerifi Resulullah’tan (asm) işitmediysem şu iki kulağım sağır olsun.”
Resulullah (asm) buyurdu ki:
“Her kim, herhangi bir haram aydan Perşembe, Cuma ve Cumartesi olmak üzere, üç günü oruçlu geçirirse, kendisine (her güne karşılık) 900 sene ibadet (sevabı) yazılır.” (Taberani, Kenzü’l-Ummal)
Recep ayının 13, 14 ve 15. gününü oruçla geçiren kişi, büyük faziletlere erişir
“Recepin 13. günün orucu 3.000 sene oruç gibidir.
Recepin 14. günün orucu 10.000 sene oruç gibidir.
Recepin 15. günün orucu 13.000 sene oruç gibidir.” (Suyuti, El-Le’ali)

Recep ayının yarısının orucu, 30 senelik oruca denktir

“Recep’in yarısının orucu, 30 senelik oruca denktir.”(Nüzhetül-Mecâlis)

Recep ayının tamamını oruçla geçiren kişinin hesabı suhuletli olur

“ Recep’in tamamını tutanı Allah (cc) çok kolay bir hesap ile muhasebe eder.” (Suyuti, El-Le’ali)
Recep ayının tamamını oruçla geçiren kişiye Cenab-ı Hak nida eder: Ey kulum! Dile benden ne dilersen…
“ Recep ayının tamamını tutana, Allah (cc) :
·         Ey kulum! Senin hakkın benim üzerime vacip oldu, dile benden ne dilersen. İzzetim ve Celalim hakkı için senin hiçbir duanıred etmeyeceğim. Sen Arş’ımın altında benim manevi civarımda komşumsun. Sen mahlûkatım içinde benim dostumsun. Sen İlahi katımda değerlisin. Artık sevinebilirsin. Benimle senin aranda hiçbir perde kalmamıştır, diye nida edecektir.” (Nüzhetül-Mecalis)

Recep ayını oruçlu geçirenlerin mükâfatı pek yücedir

“ Şüphesiz Allah’ın (cc) (cennette öyle) şehirleri vardır ki, onlara ancak Receb’i oruçlu geçirenler girebilir.” (Nüzhetül-Mecalis)
“ Recep’ten 30 gün tutana, Allah (cc) rızasını yazar ve ona azap etmez.” (Gunyet’üt Talibin)
·         “Ey Allah’ın (cc) dostu! Gündüzünü, kendisi için susuz geçirdiğin ve rızası uğrunda cismini erittiğin o Aziz ve Celil olan Rabb’ine koşup kurtul” derler.
İşte bu kişi kıyamet günü kurtulanlarla birlikte Adn cennetine ilk girenlerden olacaktır ki onlar ve kendisi, Allah’dan (cc) razı olan kimselerdir.
İşte sana! En büyük kurtuluş bundan ibarettir.” (Gunyet’üt Talibin, Nüzhetül-Mecalis)

22 Nisan 2013 Pazartesi

OTOBÜS şoförü HİDAYET

Hidayet ölünce cennetin kapısında kuyruğa girer. Hemen önünde bekleyen adam pederdir. Kapıda bir melek beklemektedir.

__Melek pedere sorar: Hiç günahın var mı Peder?

__Peder; Aziz melek ben rahiptim. Tüm hayatım boyunca hep tanrıma dua ettim.

__Karıma ve çocuklarıma sadık kaldım. İnsanlara ve hayvanlara hep yardım ettim

__Melek; Çok iyi, bunları zaten biliyorduk. Al sana cennetin gümüş anahtarı der.

Ve sonra Hidayet'e döner.

__Senin hiç günahın var mı?

__Hidayet; Ben de her zaman hayvanlara ve insanlara iyilik yapardım.Tanrıya dua etmedim açıkçası, İnancım da zayıftı ve bir günahım vardı. Çok sert ve hızlı otobüs kullanırdım.

__Melek; Hidayet'e döner ve bunu! da biliyoruz. Çok iyi al sana cennetin altın anahtarı, der..

Peder bu Olaya çok sinirlenir:

__Ben Hayatımı tanrıya adadım siz de gidip bu adamı cennette benden üstün tutuyorsunuz, bu haksızlık değil mi?

__Melek; gülerek: Koçum sen vaaz verirken herkes uyuyordu ama Hidayet otobüs kullanırken herkes dua ediyordu...

21 Nisan 2013 Pazar

Cumhuriyetin İlk Kadın hakimi Adalet Yılmaz


Cumhuriyetin İlk Kadın hakimi Adalet Yılmaz

Yaşlı kadın yatağından kalktı. Sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu.
88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu.
 
Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak yaşlı ciğerlerine sabahın ılık esintisi ile doldurdu. Abdestini aldı, saba
h namazını kıldı. Mutfağa yöneldi. Çayla birlikte bir iki lokma bir şeyler atıştırdı.
Oturma odasına yöneldi. Eski bir fiskos masasının yanındaki koltuğuna ilişti.
Masanın üstü çerçeveler ile doluydu. Bir tanesine uzandı, camının üzerinde titreyen parmaklarını dolaştırdı.
Çerçevenin içindeki fotoğrafta İstiklal madalyalı kara yağız bir adamla, makyajsız olmasına rağmen güzelliği göz alan bir kadın birbirlerine bakarak gülümsüyorlardı.

Yaşlı kadın ‘Günaydın Anne, Günaydın Baba’ dedi. Usulca yerine koyduğu çerçeveye bir bakış daha attıktan sonra başka bir çerçeveyi eline aldı.
Bu siyah beyaz fotoğrafta da subay üniformalı bir adamla bir gelin yan yana duruyorlardı. Yaşlı kadın çerçeveyi titreyen dudaklarla öptü. ‘Günaydın Kocacığım’ dedi. Kadın bu çerçeveyi de bıraktıktan sonra üçüncü ve son çerçeveye uzandı.
Artık gözlerinden yaş damlıyordu. Fotoğraftaki biri erkek diğeri kız çocuklara bakıp ‘Günaydın Evlatlarım’ dedi.
Tüm çerçevelere kısaca göz atıp ‘Sizleri, hepinizi çok özledim’ dedi.
Gözlerinde biriken yaşları sildi. Artık ağlamak için bile yaşlı hissediyordu kendini. Ağır ağır doğrulduğu koltuğundan eski telefonuna doğru yöneldi. Ağır ağır numaraları çevirdi. Karşısına çıkan adama ‘Bir taksi istiyorum’ dedi ve adresi verdi. Kapısını kilitleyip, apartman merdivenlerine yöneldi. Yıllarca çekmediği zorluk kalmamıştı ama şimdi bu merdivenler hayatının en büyük engeli olmuştu. Ağır ve dikkatli bir biçimde iniyordu.
Sabırsızlanan taksi şoförünün çaldığı korna sokağı inletiyordu. ‘Patlama be adam’ dedi. Nihayet taksiye binebildi.
’Teyze hoş geldin’ dedi 25–30 yaşlarındaki şoför. ‘Nereye gidiyoruz?’
Kadın kısa bir sessizliğin sonunda ‘Tüm bir gün beni taşır mısın?’ diye sordu.
‘Sana 500 lira veririm.’
Adam küçümser bir gülümseme ile, ‘Mal sahibi benden her gün 500 lira istiyor teyze’ dedi.
Kadın gülümsedi
‘O zaman sana 650 lira vereceğim ne dersin?’
‘Kurtarmaz ama senin güzel hatırını kırmayayım. İlk önce nereye gideceğiz?’
‘Anıtkabir’e’
‘Anıtkabir’e mi?
‘Evet’
‘Tamam teyzeciğim’
‘Yaş kaç teyzeciğim?’
‘Seksen sekiz’
‘Maşallah Allah uzun ömür versin teyzeciğim’
‘Allah sağlıklı mutlu ömür versin oğlum’
‘Haklısın teyzecim’

Taksi Anıtkabir’in kapısına gelmişti. Şoför ‘Teyzeciğim geldik’ dedi. Dalgın görünen kadın ‘Evladım burada yardımına ihtiyacım var’ dedi. ‘Benimle gel’ Adam şaşırmıştı. ‘Tabii teyze’ dedi. Kuşkulu gözlerle ‘Bizi buraya alırlar mı?’ diye sordu.
O ana kadar dalgın ve yorgun görünen kadın, bir anda irkildi. Gözlerinden ateş fışkırarak ‘Ne demek almamak? Sen daha önce hiç gelmedin mi buraya?’ dedi ‘Hayır’
‘Kaç yıldır Ankara’da yaşıyorsun?’
‘Ben Ankaralıyım teyze. Doğma büyüme’
‘Ee o zaman’
‘Ne bileyim bir kez okulla gelmiştik bayramda. Bayram olmayınca burası kapalı sanıyordum ben’
Kadın sinirli bir şekilde kafa salladı.
Şoför utanmıştı. Mozoleye çıkan mermer merdivenlere kadar konuşmadılar. Merdivenlere geldiklerinde Şoför kuşkulu bir şekilde
‘Nasıl çıkacaksın Teyze?’ diye sordu.
‘Her ay nasıl çıkıyorsam öyle’
‘Her ay geliyor musun?’
‘Evet’
Uzun bir uğraşla merdivenleri çıktılar. Mozoleye doğru ağır ağır ilerlediler. İçerisi çok serindi. Şoför büyük bir azimle yürümeye çalışan kadının koluna girmişti. Kadının nefes alışları sıklaşmıştı. Nihayet mozolenin önüne geldiler. Kadın şoförün kolundan ani bir hareketle kurtuldu. Çantasını açtı. Tek bir karanfil çıkardı. Mozoleye doğru ilerledi. Çiçeği mozoleye koydu. Şoför şaşkınlıkla olayı seyrederken kadının ağzından şu sözlerin döküldüğünü fark etti.
‘Hayatım boyunca sana verdiğim sözü tutmak için çalıştım’. Ağır ağır geriye çekilen kadın ellerini açıp Fatiha okumaya başladı. Şoför kısa bir şaşkınlığın ardından ona katıldı. Kadın bir anlık suskunluktan sonra, ‘Hadi gidelim’ dedi.
Geldiklerinden çok daha ağır bir şekilde arabaya döndüler. Şoför kadının durumundan endişelenmeye başlamıştı.
‘Yoruldun mu Teyze’ dedi.
Kadın sustu.
Bir süre suskunluktan sonra ‘Evet hem de çok yoruldum’ diye cevapladı. Nereye gidiyoruz?’

‘Bankaya’!
Şoför arabasındaki kadının herhangi biri olmadığını anlamıştı. Bu yaşlı kadının Atatürk’e verdiği söz ne olabilirdi? En sonunda dayanamadı.
‘Teyzeciğim bir şey sorabilir miyim?’
‘Sor bakalım evladım’
‘Anıtkabir’de Atatürk’e bir söz verdiğinizi söylemiştiniz. O söz nedir?’
‘Uzun hikâye evladım’
‘Olsun be teyze anlat ne olur’
‘Ben lisedeyken bizim okulumuza gelmişti Atatürk. Beni de ona çiçek vermek için seçmişlerdi. Çiçeği verdiğimde bana ismimi sordu. Bende ‘Adalet’ dedim. Bunun üzerine ‘Ne güzel ismin varmış’ dedi. ‘Okulu bitirince ne olacaksın’ dedi bana. Hemşire dedim. Oda ‘Güzel meslek ama bence sen Hâkim ol ismine çok yakışır’ dedi. Ben kadından hakim olmaz ki dedim. Kaşlarını çattı, ‘Sen istedikten sonra olur. Senden söz istiyorum hakim olacaksın’ dedi .’
‘Sen ne dedin peki?’
‘Mustafa Kemal emretmiş ne denir? Söz verdim.’
‘Peki, olabildin mi Adalet Teyze?’
‘Evet, ben Cumhuriyetin ilk kadın hâkimlerindenim.’
‘Vay be. Sende ne hikâye varmış Adalet Teyze’
‘Herkesin bir hikâyesi vardır evladım. Herkesin hikâyesi de kendine göre değerlidir. Eğer insanların hikâyelerini bilip anlayabilirsen insanlara daha anlayışlı davranabilirsin’ ‘Haklısın Adalet Teyze. Bu banka mı gelmek istediğin’?
‘Evet’!
‘Yardım edeyim mi? Bende geleyim mi?’
‘Hayır. Sen burada bekle lütfen. Bu arada adın neydi evladım?’
‘Osman teyzeciğim’
‘Tamam Osman. Beni 45 dakika kadar sonra buradan al olur mu?’
‘Tamam teyzeciğim’!
Adalet hanım bankadan içeri girdi. Osman öğlen saatinin geldiğini fark edip yemeğe gitti. Yemek boyunca Adalet hanımı düşündü.  ‘Kim bilir neler yaşamış, neler görmüştür’ diye düşündü. Tam vaktinde bankanın önündeydi. Adalet hanım 15 dakikalık gecikme ile geldi.
‘Hoş geldin Hâkim Teyze’
‘Çok uzun zamandır bana Hâkim denmemişti.’
‘Hoşuna gitmediyse söylemeyeyim?’
‘Yok, aksine hoşuma gitti. Sağol’
‘Nereye gidiyoruz?’
‘Seyranbağlarına’
‘Tabii’
‘Hâkim Teyze çok yer gezmişsindir sen’
‘Tüm Anadolu’yu karış karış gezdik rahmetli kocamla’
‘Ne iş yapardı amca?’
‘Subaydı.’
‘Ne zaman vefat etti?’
‘1952′de’
‘Çok olmuş. Gençmiş’
‘Kore savaşında şehit oldu.’
‘Allah rahmet eylesin Hâkim teyze’
‘ Sağ ol’
‘Seyranbağları’na geldik nereye gideceğiz?’
‘Sağa sap. İkinci binanın önünde dur.’
‘Tamam. Buyur Hâkim Teyze. Geleyim mi ben’ ‘Yok bekle burada’
Osman beklemeye başladı. Bir ara merak etti. Binanın uzaktan görünen levhasına baktı. ‘Seyranbağları Kız Yetiştirme Yurdu’ yazısını okudu. Anlam veremedi. ‘Bu kadın burada ne yapar ki?’ diye düşündü.
Yarım saat sonra Adalet Hanım göründü. Yanında orta yaşlı kibar bir hanım vardı. Adalet hanımı arabaya ağır ağır bindirdi. Kadın ‘Adalet Hanım size ne kadar teşekkür etsek azdır. Her zaman yanımızdasınız. Kızlarda sizi çok seviyor. Ne olur arayı çok uzatmayın. Yine gelin’ dedi.
Adalet hanım, buğulu gözlerle ‘İnşallah. Kızlara selamımı söyleyin. Bende onları çok seviyorum. Onlara iyi bakın’ dedi.
Araba hareket etti.
‘Nereye Hâkim Teyze?’
‘Hemen iki sokak öteye’
Osman iki sokak ötede bu sefer başka bir binanın önüne park etti.
Bu binada da ‘Ankara Seyranbağları Huzurevi’ yazıyordu.

‘Bekle beni’

‘Tabii Hâkim Teyze’

Yine 1 saate yakın bir bekleyişin sonunda bu sefer etrafında birçok yaşlı kadın ve adamla çıkageldi Adalet Hanım. Sarılıp öpüştükten sonra oradan ayrıldılar. Osman dikiz aynasından Adalet Hanım’ın gözlerinden akan yaşları fark etti.
‘İyi misin Hâkim Teyze’
‘İyiyim Osman. Eski dostları görünce insan bir hoş oluyor’
‘Nereye gidiyoruz?’
‘Cebeci Asri Mezarlığına’
‘Tamam’
‘Teyze nerelisin sen?’
‘Aydın Sökeliyim. Babam orada pamuk ekerdi. Annem ev hanımıydı. Sonra Kurtuluş Savaşı oldu. Babam savaşa gitti. Söke işgal oldu. Biz dağlara kaçtık annemle. Saklandık dağ köylerinde. Savaş bitince Söke’ye döndük. Allah’a Şükür Baba’mda sağ salim döndü savaştan.’
‘Sonra ne oldu?’
‘Liseye Aydın’a gönderdi babam. Orada Atatürk’le karşılaştım. Sözümü tutmak için İstanbul’a gittim. Hukuk fakültesine girdim. Orada rahmetli eşimle karşılaştım. O Harbiye’de okuyordu o zaman. Mezun olunca evlendik..’
‘Çocuğunuz var mı?’
‘Bir kızım bir oğlum vardı.’
‘Neredeler şimdi?’
‘Oğlum dışişlerinde çalışıyordu.’
‘Ne güzel’
‘1978′de Fransa’da Ermeniler öldürdüler.’
‘Üzüldüm Hâkim Teyze. Başın sağ olsun. O da babası gibi şehit oldu yani’ Evet. Şehit babanın şehit oğlu. Allah kimseye evlat acısı vermesin.’
‘Âmin. Ya kızın?’
‘O eşi ve çocukları ile İzmit’te yaşıyordu. Öğretmendi. 1999’da depremde hepsi vefat ettiler.’
‘Allah rahmet eylesin. Boş boğazlığımla üzdüm seni Hâkim Teyze kusura bakma’
‘Sanki sormasan aklımdan çıkıyorlar mı evladım. Sen üzülme sağol’
‘Geldik Teyze’
‘Tamam evladım. Al işte paran artık gidebilirsin.’
‘Hâkim teyze buradan nasıl döneceksin? Ben seni bekleyeyim eve bırakayım.’
‘Yok, beni alacaklar buradan’
‘Hâkim Teyze bu para fazla. Kusura bakma ben sana yalan söyledim.
Taksinin sahibi benden 350 lira bekliyor. Affet beni. 350 ‘yi ona veririm. Gerisi kalsın.
Bende para istemem. Bugün senden aldığım hayat dersinin parasal karşılığı yok zaten.’
‘Çocukların var mı?’
‘İki tane ellerinden öperler.’
Taksinin güneşliğinden çocuklarının resimlerini çıkarıp gösterdi.
‘Adları nedir?’
‘Kemal ve Ayşe’
‘Oğlumun adı da Kemaldi.’
Sessizliğin ardından Osman’ın elindeki parayı ittirdi Adalet Hanım..
‘Onlara bir şeyler al benim için. Onları okut. Ama yalansız, dolansız, çok çalışarak helal lokma ile büyüt ve okut.
Atatürk’ün bana yaptığı gibi içlerindeki gücü fark etmelerini sağla.
Bir de vatanını, milletini sevmelerini öğütle onlara.’
Osman Adalet Hanımın ellerine sarılıp öptü. Ona iyi evlatlar yetiştireceğine söz verdi.
Adalet hanım mezarlığın kapısından ağır ağır içeri girerken; Osman yaşlı gözlerle onu izliyordu.
Hayatının en büyük dersini kendisi küçücük, yüreği yaşadığı acılara rağmen kocaman ve güçlü bu yaşlı kadından almıştı.
Osman arabasını mal sahibine götürmeye karar verdi. Bu gün daha fazla çalışamazdı.
Ertesi gün Ankara’da garip bir yağmur yağıyordu. Sanki gök delinmişti. Osman taksiyi mal sahibinden almış, durağa gelmişti.
Çay ocağının yanında duran gazeteyi aldı. İlk sayfadaki haberlere göz gezdirdi.
Siyaset doluydu gazete. Hiç anlamazdı. Sıkılıp adli olayların yer aldığı üçüncü sayfayı açtı. Taksiciler arkadaşları ile ilgili kötü haberleri genellikle oradan alırlardı.
Göz gezdirirken bir haber dikkatini çekti:
’Dün gece geç saatlerde Cebeci Asri mezarlığında bulunan cesedin Cumhuriyet tarihinin ilk Kadın Hâkimlerinden Adalet YILMAZ’A ait olduğu belirlendi. Adalet YILMAZ’IN bulunduğu yerdeki mezarların eşine ve oğluna ait olduğu belirlendi. YILMAZ vefat ettiği gün bankadaki tüm parasını çektiği, bu parayı ikiye bölerek Seyranbağları’ndaki bir kız yetiştirme yurdu ile bir huzurevine bağışladığı belirlendi. Polis, Adalet YILMAZ’IN mezarlığa ölmek için gittiğini düşünüyor.’
Osman bir anda sarsıldı. Gözyaşlarına engel olamıyordu. Taksici arkadaşları hiçbir şey anlamadılar.
Bir daha da hiç anlatmadı Osman bu yaşadıklarını.
Herkesin tek bildiği Osman’ın bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında
’Gökler bile sana ağlıyor’ diyerek ağladığıydı.

16 Nisan 2013 Salı

My Arms Stranger (1998) ve Düşler başlayın Nerede (2000)

My Arms Stranger (1998)
Lisa Kleypas tarafından bir roman

"Lady Hawksworth, kocan ölmedi ..."

Bu sözler ile, Lara hayatı ters döndü. Hunter, Hawksworth Earl, denizde kaybolmuştu. Ya da o söyledi vardı. Onların mutsuz evlilik - onun soğuk okşamaya ve heyecansız öpücüklere - bitmişti. Ama şimdi güçlü, erkeksi adamın sadece bir koca bilebilirdim sırlarını söylüyorum, ve o bir kez daha her şekilde eşi olacağını söz verdi, onun önünde durdu. Lara yanan koyu renk gözleri ile bu adam Hunter andıran inkar etmeseler bile, o özenli ve daha önce var olmamış şekilde sevgi dolu oldu. Yakında o despertely bu yabancı gerçekten kocası olduğunu, kalbinin her vuruşunda ile, inanmak istedim. Ama bu komisyon reform vardı - ya lara kurnaz bir yabancı tarafından baştan olmak oldu?

My Arms Stranger (1998)

Düşler başlayın Nerede (2000)
Lisa Kleypas tarafından bir roman
O bir skandal ama tatmin edici bir ortaklık komisyon Zachary Bronson takip etmeye karar verir Lady Holly Taylor, güzel ve tutkulu genç kadın, ona itibar riskleri.
Düşler başlayın Nerede (2000)

İletişim araçları