İslâm dininin temel iki kaynağından birincisi Allah
Teala'nın Cebrail ara¬cılığıyla Hz. Muhammed'e gönderdiği Kur'an-ı Kerim,
ikinci kaynağı ise, Kur'an'ı bize açıklayan Resulullah'ın sünnetidir.
İslâm Ümmeti, Kur'an'ın birinci, sünnetin de ikinci kaynak
olduğu husu¬sunda ittifak etmiştir. Ancak bir kısım şaz mezhepler ve marjinal
fırkalar, Rasulullah'ın sünnetinin İslâm dininin ikinci kaynağı olması
hususunda ortaya bazı tutarsız şüpheler atmışlardır. İslâm düşmanları da bu şüpheleri
değer¬lendirerek islâm ümmetinin düşünce ve inançlarını bulandırmaya
çalışmış¬lardır.
İslâm'ın devlet nizamı olduğu zamanlarda, bu yüce dini iyi
bilen, ona yö¬neltilen saldırılara cevap verecek yetenekte olan âlimler,
sünnetin İslâm'ın ikinci kaynağı olduğuna gölge düşürmek isteyenlere kâfi
derecede cevap ver¬mişler ve kalpleri hasta olan bu insanlara gereken ilmî
delilleri zikretmişler¬dir.
Ne yazık ki, birinci dünya savaşından sonra müslümanlar
tamamen mağ¬lup olmuşlar ve İslâm dini yürürlükten bütünüyle kaldırılmıştır.
İslâm alim¬leri, darağaçlarına çekilmiş, hapishanelere doldurulmuş, çeşitli
terör ve des¬potluklarla susturulmuşlardır. İşte böyle bir dönemde tekrar şaz
görüşler ye¬niden hortlamış, marjinal kalan fırkalar meydanları boş bulmuşlardır.
Bun¬ların eski hastalıkları yeniden depreşmiş ve bunlar, çeşitli yollarla cahil
ka¬lan müslümanlan peygamberlerine ve onun hadislerine karşı kışkırtmaya
gi¬rişmişlerdir.
SÜNNET ŞERİATIN İKİNCİ KAYNAĞIDIR:
Kur'an, sünnet, sahabelerin davranışları ve aklı selim,
sünnetin, İslâm'ın ikinci kaynak olduğunu ifade etmektedir.
1. KUR’AN-I KERİMDE SÜNNETİN ŞER’İ DELİL OLDUĞUNU GÖSTEREN
AYETLER:
Kur'an'da bir çok âyet Resulullah'a itaat edilmesini
emretmekte, O'na kar¬şı gelmeyi yasaklamaktadır. Bir kısım âyetler, Allah'a ve
Rasulüne İtaati bir¬likte ifade buyururken, diğer bir kısım ayetler
Resulullah'a itaat etmeyi yal¬nız olarak zikretmişler, böylece Resulullah'a
itaatin ayrı bir özelliği olduğu¬nu beyan etmişlerdir.
Diğer bir kısım âyetler de Resulullah'ın sünnetinin vahy
olduğuna işaret etmişlerdir.
Konu ile ilgili olan âyetleri şöylece sıralamak mümkündür:
a-Allah'a ve Peygamberine İtaati Birlikte Emreden Ayetler:
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اَطيعُوا اللّهَ وَاَطيعُوا
الرَّسُولَ وَاُولِى الْاَمْرِ مِنْكُمْ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ فى شَىْءٍ
فَرُدُّوهُ اِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ
وَالْيَوْمِ الْاخِرِ ذلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَاْويلًا
"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygambere itaat
edin. Sizden olan idarecilere de. Eğer aranızda herhangi bir şey hakkında
anlaşmazlığa dü¬şerseniz onu Allah'a ve Peygamberine götürün. Eğer Allah'a ve
ahiret gü¬nüne iman ediyorsanız (bunu böyle yapın) Bu daha hayırlıdır. Netice
olarak daha güzeldir.” (Nisa, 59)
Görüldüğü gibi âyetin başında "Allah'a itaat edin.
Peygambere itaat edin" buyrularak "itaat edin" emri iki defa
zikredilmiştir. Aslında Allah'a itaat pey¬gambere itaat demektir. Buna rağmen
İtaat emrinin iki kez zikredilmesi, "Kur'an'da zikredilmeyip sadece
sünnette zikredilen hükümlere uymak ge¬rekmez" şeklindeki vehim ve
kuruntuları bertaraf etmek ve Resulullah'ın hiç¬bir kimse için sabit olmayan
müstakil ve özel bir İtaat edilme hakkına sahip olduğunu beyan etmek içindir.
Bu nedenledir ki müslümanlardan olan ida¬recilere itaat etme
emri tekrarlanmamıştır. Çünkü onların Allah'a ve Peygam¬bere itaat dışında ayrı
bir itaat edilme haklan yoktur. Kur'an gibi veciz bir ki¬tapta itaat emrinin
tekrarı, gözden kaçırılmamalıdır.
Yine âyet-i kerimenin devamında: "Eğer aranızda
herhangi bir şey hak¬kında anlaşmazlığa düşerseniz onun hükmünü Allah'a ve
Peygamberine götürün" buyurulmaktadır.
Elbetteki anlaşmazlık konusu olan meseleyi Allah'a
götürmekten maksad, Allah Teala'nın kitabı olan Kur'an'a başvurmaktır. Akıl
sahibi hiç bir kimse, "Bundan maksat meseleyi bizzat Allah'ın kendisine
götürmektir" diye bir id¬diada bulunamaz.
Meselenin hükmünü Resulullah'a götürmekten maksat ise,
Resulullah hayatta iken bizzat kendisine götürmek, vefatından sonra da
sünnetine başvurmaktır. Resulullah'ın vefatından sonra "sünnetinin
hakem¬liğini kabullenmemek" âyetin geniş kapsamlı manasını delilsiz olarak
daralt¬maktır, ilmi olmayan ve İslâm'ın ruhuna ters düşen bir davranıştır.
Çünkü bu iddiaya göre, Kur'an'm bu emri, sadece Resulullah'ın yirmiüç yıllık peygam¬berliği
dönemi için geçerli olur ki, bu da "Kur'an'ın hükümlerinde esas olan
kıyamete kadar baki olmasıdır" esasına ters düşmekte ve Resulullah'ın
Kur'an'ı uygulama pratiği olan sünnet hazinesini hiçe saymaktır. Böylece
âye¬tin cümle ve kelimelerinden sünnetin şer'î bir delil olduğu açıkça
anlaşılmak¬tadır. Yeter ki onu düşünüp anlayacak akıllar bulunsun.
Başka bir âyette:
قُلْ اَطيعُوا اللّهَ وَاَطيعُواالرَّسُولَ فَاِنْ تَوَلَّوْا
فَاِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْ وَاِنْ تُطيعُوهُ
تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبينُ
"Ey Muhammed! De ki: "Allah'a itaat edin,
Peygambe¬re itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse Peygamber sadece kendisine
yükleni¬len yükümlülükten sorumludur. Sizler de size yüklenilen yükümlülükten
sorumlusunuz. Eğer Peygambere itaat ederseniz, hidâyete kavuşmuş olursunuz.
Peygambere düşen, ancak tebliğ etmektir" (Nur, 54)buyurulmaktadır.
Görüldüğü gibi bu âyette de peygambere İtaat ayrı bir emir
olarak zikre¬dilmiş ki, Peygamberin de özel bir itaat hakkı bulunduğu
vurgulansın. Ayrıca Peygambere itaatin hidâyete eriştireceği zikredilmiş ve
böylece Rasulullah'ın zatının ve sünnetinin mü'minlerin rehberi olduğu beyan
edilmiştir.
Bu âyette dikkati çeken diğer bir husus da şudur:
"Peygambere itaatin in¬sanları hidâyete ulaştıracağı" vadiyle
"peygambere düşen ancak tebliğ etmek¬tir" fermanının yanyana
zikredilmesidir. Bu da göstermektedir ki, "Peygam¬bere düşen ancak tebliğ
etmektir" ifadesinden maksad: " Peygamber, sapan¬ların ve
isyankârların yaptıklarından sorumlu değildir" demektir. Yoksa bun¬dan
maksad "Peygamber ancak Allah'ın emirlerini tebliğ eden bir postacı
ni¬teliğindedir. Onun sünnetinin şer'î hiçbir değeri yoktur" demek
değildir. Eğer böyle olsaydı Allah'a itaatin emredilmesi yeterli olurdu. Ayrıca
Resulullah'a itaat etme emri yersiz ve anlamsız bir uzatma sayılır ve
Resulullah'a itaatin hidâyete ulaştıracağı vadi gerçek dışı bir vaad olurdu.
Haşa Allah Teala böyle bîr vâdden münezzehtir.
Diğer bir âyette
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّهُ
وَرَسُولُهُ اَمْرًا اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْ وَمَنْ
يَعْصِ اللّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبينًا
"Allah ve Rasulü, bir şey hakkında hüküm verdiği za¬man
herhangi bir mümin erkeğin ve mümin bir kadının kendi işlerinde başka hükmü
seçme hakları yoktur. Kim Allah'a ve Rasulü1 ne isyan eder¬se, şüphesiz ki o
açıkça sapmıştır"(Ahzab, 36) buyurulmaktadır. Bu âyetteki: "Allah'ın
verdiği hükümden" maksat O'nun bize gönderdiği Kur'an'daki hükümlerdir.
"Resulullah'ın verdiği hükümlerden maksat ise, "Hayatta iken hakemlik
ya¬pıp verdiği hükümler ve beyan ettiği emir ve yasaklardır."
"Resulullah'ın bu hükümlerine sadece o hayatta iken
uymak gereklidir. Ve¬fatından sonra onun hükümleri bizî bağlamaz"
diyebilir miyiz? Bunu söyle¬mekle delilsiz bir iddiada bulunmuş olmaz mıyız?
Böyle bir iddia ne dere¬ce doğru olur? Bugün Resulullah'ın sünnetini kabul
etmeyen bir insan onun hangi hükmünü kabullenmiş olur?
Allah Teala birçok âyetinde, kendisiyle birlikte
Peygamberine itaat eden¬leri övmekte onların mertebelerinin yüksek olacağını ve
kurtuluşa erecek¬lerini belirtmektedir.
وَمَنْ يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَاُولئِكَ مَعَ الَّذينَ
اَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّنَ وَالصِّدّيقينَ وَالشُّهَدَاءِ
وَالصَّالِحينَ وَحَسُنَ اُولئِكَ رَفيقًا
"Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse, İşte on¬lar
Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih
kimselerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar” (Nisa, 69)
Şayet Rasuiuliah'a itaatin bir anlamı olmasaydı, onu Allah'a
itaatle birlik¬te zikretmenin manası ne olurdu? Resulullah'a itaat, sünnetini
almamızı ge¬rekli kılmaz mı? Rasulullah'ın sünnetini reddederek ona itaati hiçe
sayanlar, bu âyetler karşısında ne cevap vereceklerdir?
Yine şu âyetlerde:
اِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنينَ اِذَا دُعُوا اِلَى
اللّهِ وَرَسُولِه لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا
وَاُولئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ (51) وَمَنْ يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ
اللّهَ وَيَتَّقْهِ فَاُولئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ
"Aralarında Peygamberin hükmetmesi için Allah'a ve
Rasulüne davet edildikleri zaman müminlerin sözü ancak "işittik ve itaat
ettik" olur. İşte bunlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir." (Nur,
51)
"Kim Allah'a ve Rasulüne itaat eder, Allah'tan korkar
ve O'ndan çekinecek olursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileri¬dir.
"(Nur, 52)
وَاَطيعُوا اللّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
"Allah'a ve Peygambere İtaat edin ki merhamet
oiunasınız" (Ali İmran, 132) buyurulmaktadır.
Âyetlerde Allah'tan korkmanın; Allah'a ve Rasulü'ne itaatle
olacağı, mü¬minlerin Allah'ın ve Rasulü'nün hükmüne çağırılmaları halinde
"işittik ve ita¬at ettik" diyecekleri belirtiliyor. "Ben sadece
Kur'an'a İtaat ederim, hadisler beni bağlamaz" diyenler, takvaya nasıl erişebilirler
ve mümin olma sıfatını na¬sıl muhafaza edebilirler?
Allah Teala diğer bir çok âyet-i kerime'de de kendisiyle
birlikte Peygam¬bere itaat etmeyenleri kınamakta ve onları küfürle
vasıflandırmaktadır:
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اَطيعُوا اللّهَ وَرَسُولَهُ
وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَاَنْتُمْ تَسْمَعُونَ
"Ey iman edenler! Allah'a ve Rasulü'ne itaat edin.
Davetini işittiğiniz hal¬de peygamberden yüz çevirmeyin." (Enfal, 20)
(31) قُلْ اَطيعُوا اللّهَ وَالرَّسُولَ فَاِنْ تَوَلَّوْا
فَاِنَّ اللّهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِرينَ
"De ki Allah'a ve Peygambere itaat edin. Eğer yüz
çevirirseniz şüphe¬siz ki Allah kâfirleri sevmez." (Ali İmran, 32)
Peygamberin sünnetini reddedenler bu âyeti çok iyi düşünmeli
ve felse¬fi cedellerden vazgeçmelidirler.
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اسْتَجيبُوا لِلّهِ
وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْييكُمْ وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّهَ يَحُولُ
بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه وَاَنَّهُ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
"Ey iman edenler! Allah'ın Rasulü sizi kendinize hayat
verecek şeyle¬re davet ettiği zaman Allah'ın ve Rasulünün davetini kabul edin.
Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve O'nun huzurunda toplanacaksınız.
" (Enfal, 24)
b. Yalnız Resulullah'a İtaat Etmeyi Emreden Âyetler:
وَاَقيمُوا الصَّلوةَ وَاتُوا الزَّكوةَ وَاَطيعُوا الرَّسُولَ
لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
"Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Peygambere
itaat edin ki, merhamet edilesiniz." (Nur, 56)
Sünneti red eden, bu itibarla Peygambere itaati ha¬fife alan
insanlar, bu âyeti düşünüp kendilerine acısınlar ve nasıl bir tavır ta¬kındıklarını
iyice gözden geçirsinler.
قُلْ اَطيعُوا اللّهَ وَاَطيعُواالرَّسُولَ فَاِنْ تَوَلَّوْا
فَاِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْ وَاِنْ تُطيعُوهُ
تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبينُ
"Eğer Peygambere itaat ederseniz hidâyete erişmiş
olursunuz..." (Nur, 54 )
قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونى
يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَحيمٌ (31)
قُلْ اَطيعُوا اللّهَ وَالرَّسُولَ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّهَ لَا يُحِبُّ
الْكَافِرينَ
"De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana tabi olun ki,
Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın..." (Ali İmran, 31)
Âyetin ifadesine göre Allah'ın sevgisine eriş¬mek,
Peygambere uymakla tahakkuk ediyor. Temelsiz felsefelere ve akli cedellere
uymakla değil.
مَا اَفَاءَ اللّهُ عَلى رَسُولِه مِنْ اَهْلِ الْقُرى
فَلِلّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِى الْقُرْبى وَالْيَتَامى وَالْمَسَاكينِ وَابْنِ
السَّبيلِ كَىْ لَايَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَاءِ مِنْكُمْ وَمَا اتيكُمُ
الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا وَاتَّقُوا اللّهَ اِنَّ
اللّهَ شَديدُ الْعِقَابِ
"Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size neyi de
yasakladıysa ondan da kaçının. Allah'tan korkun. Şüphesiz ki, Allah azabı pek
şiddetli olan¬dır. " (Haşr, 7)
bu âyet Resulullah'ın ümme¬tine verdiği her emir ve yasağı
kapsamakta ve sünnetin delil olduğunu gös¬termek için yeterli görülmektedir.
Çünkü Resulullah'ın ümmetine bahşettiği en değerli hediyesi sünnettidir.
Nitekim İbn Cüreyc ve Abdullah b. Mes'ud, bu âyeti umumi
manada tef¬sir etmişler, emir ve yasağının müslümanları bağladığını
söylemişlerdir.
Bir gün Abdullah b. Mes'ud: "Allah Teala dövme yapan
(ben yapan) dövme yaptıran, tüylerini alan, güzellik için dişlerinin arasını
törpületen ve Allah 'm yaratma şeklini değiştiren kadınlara lanet eder"
demiştir. Onun bu sözü, Esedoğullarından Ümmü Yakub isimli Kur'an'ı çok iyi
okuyan ve an¬layan bir kadına ulaşmış kadın da İbn Mesud'a gelerek
"İşittiğime göre sen şöyle ve şöyle olan kadınlara lanet okumuşsun"
demiştir. Abdullah bin Mesud da o kadına şu cevabı vermiştir:
"Niçin ben, Resulullah tarafından lanetlenen ve
Allah'ın kitabında da hükmü bulunan kimseleri lanetlemeyeyim" Kadın:
"Ben Kur'an'ın iki kapa¬ğının arasında bulunan bütün âyetleri okudum.
Böyle bir lanetleme bulama¬dım." demiş, Abdullah bin Mes'ud da "Eğer
okumuş olsaydın onu bulurdun. Sen Allah Teala'mn "Peygamber size ne
verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan da kaçının" âyetini okudun
mu? diye sormuş, kadın: "Evet okudum" demiştir.Bunun üzerine
Abdullah: "Kadınların bunları yapmaları¬nı Resulullah yasaklamıştır"
demiştir. (Buhârl, Kit. Libas, bab: 82, 84, 85, 87; Müslim, Kit. Libas: bab:
120 hn. 2125; Ebû Dâvûd; Kit. Terecciil bab: 5, hn. 4169; Tirmizi, Kit. Edeb,
bab: 33 İm. 2782; İbn Mace, Kit. Nikah, bab: 52 hn. 1989)
Görüldüğü gibi İbn Mes'ud, bu âyeti "umum İfade eden
bîr âyet" olarak genel anlamda tefsir etmiştir. Ve Resulullah'ın buyurduğu
veya yasakladığı her şeyin âyetle zikredilmiş gibi hüküm İfade edeceğini
söylemiştir.
اَلَّذينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِىَّ الْاُمِّىَّ
"Ayetlerimize İman edenler o kimselerdir ki, okuyup
yazması olmayan ve Allah'ın elçisi olan Peygambere uyarlar. Peygamber onlara
iyiliği em¬reder, kötülüğü men eder. Temiz şeyleri onlar için helal, murdar
şeyleri de haram kılar. Onların üzerlerindeki ağır yükleri ve kendilerini
bağla¬yan bağları kaldırır... " (Araf, 157)
Ayette zikredilen temiz şeyleri helal kılma ve murdar
şeyleri haram kıl¬ma fiilleri Resulullah'a izafe edilmiştir. Elbetteki bunun
bir anlamı vardır. O da sünnete uymanın gerekliliğini belirtmektedir.
قُلْ يَا اَيُّهَا النَّاسُ اِنّى رَسُولُ اللّهِ اِلَيْكُمْ
جَميعًا الَّذى لَهُ مُلْكُ السَّموَاتِ وَالْاَرْضِ لَااِلهَ اِلَّا هُوَ يُحْي
وَيُميتُ فَامِنُوا بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِىِّ الْاُمِّىِّ الَّذى يُؤْمِنُ
بِاللّهِ وَكَلِمَاتِه وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
"... o Peygambere uyun ki doğru yola eresiniz."
(Araf, 158)
Peygambere uyma, sünneti kabullenme dışında nasıl mümkün
olacaktır. Bundan başka bir yol var mıdır?
Allah Teala diğer bazı âyetlerinde de Peygambere itaat
etmenin son de¬rece önemli olduğunu beyan ederek ona itaatin Allah'a İtaat
sayılacağını, onun hakemliğini kabul etmeyenin mü'min olamayacağını
bildirmiştir.
مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّهَ وَمَنْ تَوَلّى
فَمَا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفيظًا
"Kim Pey¬gambere itaat ederse şüphesiz Allah'a itaat
etmiş olur. Kim de yüz çevirir¬se, Biz seni onların üzerine koruyucu olarak
göndermedik" (Nisa, 80)
Peygamberin söylediklerine uymadan ve yaptıklarını yapmadan
ona ita¬at edilmesi hiç mümkün müdür? Bu da sünnetin şer'î bir hüccet olduğunun
açıkça bir delili değil midir?
فَلَا وَرَبِّكَ لَايُؤْمِنُونَ حَتّى يُحَكِّمُوكَ
فيمَاشَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَايَجِدُوا فى اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا
قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْليمًا
"Rabbine yemin olsun ki, aralarında çıkan
anlaşmazlıklarda seni ha¬kem, seçip sonra da verdiğin hükme içlerinde bir
sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş
olamazlar." (Nisa, 65)
Bu âyette, Resulullah'ı hakem seçmeyenin mü'min olamayacağı
beyan edil¬miştir. Resulullah'ın hakemliğini sadece sağlığına tahsis etmek, bu
âyeti dar bir çerçevede yorumlamak olmaz mı? Sırf sünnete karşı çıkmak için bir
zor¬lama sayılmaz mı?
Resulullah'a uymayı emreden diğer âyetler de göz önünde
bulunduruldu¬ğunda şu gerçek ortaya çıkmaktadır: Resulullah'ın hakemliği hem
hayatta iken hem de ölümünden sonra geçerlidir. Vefatından sonra sözleri ve
fiilleri alı¬narak hakemliği kabul edilmiş olur. Âyette Resulullah'ın
hakemliğinin sade¬ce hayatı boyunca geçerli olduğuna hiçbir işaret olmadığı
gibi, Kur'an'ın ge¬nel İfadesi, onun hakemliğinin ölümünden sonra da devam
ettiğini gerektir¬mektedir. Bu da ancak sünnetine uymakla olur.
Kur'an-ı Kerim mücmel bir kısım farzlar ve genel kaideler
getirmiştir. Bu mücmel farzların tafsilatını ve genel kaidelerin detayını ancak
Resulullah'ın açıklamasıyla bilmek mümkündür. Mesela Allah Teala;
"Ey iman edenler! Oruç size farz kılındı..."
(Bakara, 184)
"Namazı kılın, zekatı verin..." (Bakara, 43)
"Ey iman eden¬ler! Sözleşmeleri yerine getirin..."
(Maide, 1)
buyuruyor. Allah Teala bunların nasıl yapılacağını öğretmeyi
Peygamber efendimize bırakmıştır. O halde Peygamber'in sünneti olmadan bu
emirlerin nasıl yapılacağını bilmek mümkün değildir. Nitekim Allah Teala;
وَاَنْزَلْنَا اِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ
مَانُزِّلَ اِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
"... Sana da Kur'an'ı İndirdik ki, insanlara vahy
edilenleri açıklayasın..." (Nahl, 44)
buyurmuştur.
Ayetler Resulullah'ın sünnetinin de Allah tarafından bir
vahiy olduğuna işaret etmektedirler.
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوى (3) اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْىٌ
يُوحى
"O arkadaşınız (Resulullah) kendi arzu ve hevasından
konuşmaz. Onun konuştuğu gönderilen vahiyden başka bir şey değildir. "
(Necm, 3-4)
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّتْ
طَائِفَةٌ مِنْهُمْ اَنْ يُضِلُّوكَ وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّا اَنْفُسَهُمْ وَمَا
يَضُرُّونَكَ مِنْ شَىْءٍ وَاَنْزَلَ اللّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ
وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ وَكَانَ فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكَ عَظيمًا
"... Allah sana kitap ve hikmeti indirmiş, ve sana
bilmediğin şeyleri öğ¬retmiştir. Allah'ın sana olan lütfü büyüktür."
(Nisa, 113)
وَاِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ
فَاَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ اَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَلَا
تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَارًا لِتَعْتَدُوا وَمَنْ يَفْعَلْ ذلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ
نَفْسَهُ وَلَا تَتَّخِذُوا ايَاتِ اللّهِ هُزُوًا وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّهِ
عَلَيْكُمْ وَمَا اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُمْ
بِه وَاتَّقُوا اللّهَ وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَليمٌ
"... Allah'ın üzerinizdeki nimetini ve size indirdiği
Kitabı ve hikmeti ha¬tırlayın. Allah bununla size öğüt verir. Allah'tan korkun
ve bilin ki Allah her şeyi çok İyi bilendir."( Bakara, 231)
Bu iki âyette, indirildiği ifade edilen "Kitap"tan
maksadın Kur'an-ı Kerim olduğu muhakkaktır. "Hikmet"ten maksat ise,
birçok alime göre Resulullah'ın sünnetidir. Bu İtibarla sünnetin de
"vahy-î gayri metluv" olduğu beyan edil¬miştir. Zira hikmetin lügat
manası, bir şeyi tam yerine koymak ve bir işi İcap ettiği gibi yapmaktır.
Resulullah'ın sünneti de bizlere dinin nasıl tatbik edil¬diğini öğrettiği İçin
ona hikmet denilmiştir.
وَكَذلِكَ اَوْحَيْنَا اِلَيْكَ رُوحًا مِنْ اَمْرِنَا مَا
كُنْتَ تَدْرى مَاالْكِتَابُ وَلَا الْايمَانُ وَلكِنْ جَعَلْنَاهُ نُورًا نَهْدى
بِه مَنْ نَشَاءُ مِنْ عِبَادِنَا وَاِنَّكَ لَتَهْدى اِلى صِرَاطٍ مُسْتَقيمٍ
"... Şüphesiz ki sen, dosdoğru bir yola
iletiyorsun." (Şura, 52)
Âyette doğru yo¬la iletme işi Resulullah'a isnad ediliyor.
Bu da gösteriyor ki Resulullah'ın söz ve fiillerinin İslâm şeriatında önemli
bir yeri vardır. Şayet Resulullah'ın sö¬zü dinlenmeyecek ve fiilleri
işlenmeyecek olursa, onun insanlara doğru yo¬lu göstermesi nasıl gerçekleşmiş
olabilir?
2. RASULULLAHIN SÜNNETİNE UYMAMIZI EMREDEN HADİSLER:
Resulullah'ın Sahih Sünneti Fiil ve Sözlerini, Takrir ve
Sıfatlarını Almamızı Emretmektedirler.
Resulullah, çeşitli hadis-i şeriflerinde bizlere sünnetine
uymamızı, sünne¬tine tabi olduğumuz takdirde sapmayacağımızı, sünnetini
zihninde muhafa¬za edemeyenlerin yazarak onu muhafaza etmelerini, ezberlenen
sünnetinin İnsanlara nakledilmesini emretmiş ve sünnetine karşı çıkacakların
kendile¬rini beğenen şımarık kişiler olacaklarını haber vermiştir.
"Ben sizi bıraktığım müddetçe siz de beni bırakın.
Sizden önceki ümmet¬ler çokça soru sormaları ve Peygamberleriyle anlaşmazlığa
düşmeleri yü¬zünden helak olmuşlardır. Ben size bir şeyi yasaklarsam, ondan
kaçının. Bir şeyi de emredersem onu gücünüzün yettiği ölçüde yapın"
(Buhârî, Kit. İtisam, bab 2; Müslim, Kit. Hac, bab 412 hn: 1337; îbn Mace, Kit.
Mu¬kaddime bab: 1; Nesâî, Kit. Hac bab: 1)
Diğer bir rivayette: "Size konuştuğumda (hadis
söylediğimde) benden alın, sizden öncekiler çokça soru sormalarından ve
peygamberleriyle ihtilafa düşmelerinden dolayı helak olmuşlardır. "
(Tirmizî, Kit. İlim, bab 17 hn: 2679)
Irbad b. Sariye diyor ki: "Birgün Resulullah bize namaz
kıldırdı. Sonra bi¬ze yöneldi ve bizlere Öyle etkili bir vaaz etti ki, onun
tesirinden gözler yaş döktü, kalpler ürperdi. Bir kişi "Ey Allah'ın
Rasulü! Bu vaaz vedalaşan bir in¬sanın vaazı gibiydi. Sen bize ne yapmamızı
emredersin?" dedi. Resulullah da buyurdu ki: "Size Allah'tan
korkmanızı, Habeşli bir köle dahi olsa, idare¬cinizi dinleyip ona itaat
etmenizi tavsiye ederim. Çünkü sizin benden son¬ra yaşayanlarınız çokça
ihtilaflar görecektir. Siz benim sünnetimden ve hi¬dâyet üzere olan raşid
halifelerin sünnetinden ayrılmayın. O sünnetlere sım¬sıkı sarılın ve azı
dişlerinizi üzerlerine kenetleyin. Sonradan uydurulan hu¬suslardan kaçının.
Zira sonradan uydurulan herşey bid'attir. Her bid'at te sapıklıktır. "
(Ebû Dâvûd Kit. Sünnet bab: 6, hn: 4607; Tirmizî, Kit. İlim, bab: 16 hn: 2676;
îbn Mace, Kit. Mukaddime, bab: 42)
Görüldüğü gibi, hadis-i şerifte bid'atlerden kaçınabilmek
için Resulullah'ın sünnetine ve raşid halifelerinin İcma ve içtihadlarına
uyulması emredilmektedir. Pratikte bunlara uymayan mezheplerin sapıklıkları
görülmektedir. Başka delile ihtiyaç yoktur.
Enes b. Malik diyor ki: "Resulullah bana buyurdu ki:
"Oğulcağızım! Eğer sen kalbinde her hangi bir kimseyi aldatma isteği
taşımayarak sabahlaya¬biliyor ve akşama erişebiliyorsan, bunu yap." Sonra
da bana buyurdu ki: "Oğulcağızım bu benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimi
ihya ederse, şüp¬hesiz o beni sevmiş olur. Kim de beni severse, benimle
birlikte cennette ola¬caktır." (Tirmizî, Kit. İlim, bab: 16. Hd: 2678)
Görüldüğü gibi Resulullah, kendisini sevmenin sünnetini ihya
etmekle ola¬cağını beyan etmiştir. Onun sünnetine uymaksızın onu sevdiğini
söyleyen na¬sıl doğru konuşmuş olur? Zira bir insanı seven onun güzel
amellerini yapma¬ya özenir. Resulullahı sevip de onun güzel ahlâkını
örneklendiren amelleri¬ni işlememek mümkün değildir.
Resulullah, namaz ve hac gibi, ibadetlerin yapılma
şekillerini kendisinden öğrenmemizi emrederek buyurmuştur ki: "Benim nasıl
namaz kıldığımı gö¬rüyorsanız o şekilde namaz kılın. Namaz vakti geldiğinde
biriniz ezan okusun. En yaşlınız imam olsun." (Buhârî, Kit. Ezan bab: 18,
Edeb bab: 27 Ehad bab: 1)
Cabir bin Abdullah diyor ki: "Ben, Rasuluilah devesine
binmiş olarak şey¬tanı taşladığını gördüm. O diyordu ki, "Ey insanlar! Hac
ibadetlerinizi benden alın. Çünkü ben bilemiyorum belki de bu yılımdan sonra
bir daha hac yapamam. " (Nesâî, Kit. Menasik bab: 220; Müsned Ahmed b.
Hanbel, c. III sh. 318 367)
"Resulullah Muaz b. Cebel'i Yemen'e vali olarak
gönderdiğinde ona: "Sa¬na bir dava arz edildiğinde onun hakkında nasıl
hüküm verirsin" diye sor¬muş. Muaz da "Allah'ın Kitabıyla hüküm
veririm" demiştir. Resulullah: "Eğer Allah'ın Kitabında bulamazsan
(ne ile hüküm verirsin) deyince. Muaz da: "Resulullah'ın sürmeliyle"
cevabını vermişti. Bz. Peygamber: "Şayet Resulullah'ın sünnetinde de
Allah'ın kitabında da meselenin hükmünü bulamazsan (ne yaparsın)" diye
sormuş. Muaz da: "Görüşümle içtihad ederim ve bü¬tün gayretimi harcamaktan
geri durmam" demişti. (Ebû Dâuûd Kit. Akdiye, bab: 11 hn: 3592, 3593;
Tirmizî, Kit. Ahkam bab: 3 hn: 1327; Müsned İmanı Ahmed, c. 1, sh. 236, 242
Dârimî, Kit. Mukaddime, bab: 20 Bu hadisin senedinde isimlen belirtilmeyen
kişiler vardır)
Sünnete Uyulduğunda Sapıklıktan ve Cehennemden
Uzaklaşılacağını Beyan Eden Hadisler:
"Sizlere iki şey bıraktım. Bu ikisine sarıldığınız
müddetçe asla sapmaz¬sınız. Bunlar Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin sünnetidir."
(Muvatta, Kil. Kader bab: 3)
Resulullah buyurdu ki: "Bütün ümmetim cennete
girecektir. Ancak imti¬na edenler (diretenler) hariç." Dediler ki: Ey
Allah'ın Rasulü! İmtina eden kim¬dir? Resulullah da: "Bana karşı gelen
imtina edendir" buyurmuştur." (Buhârî, Kit. İnsani; Müsned, İmam
Ahmed, II sil. 361; Müslim Kit. İmare bab: 32, 33 hn: 1853; Nesai, Kit. Beyat
bab: 27)
3-SÜNNETE UYMA HUSUSUNDA SAHABE İCMASI:
Sahâbîler, her konuda Peygamber (s.a.s)'in Sünnetine
uymuşlar, fetva ve hüküm verirken Kur'ân'dan sonra ona müracaat etmişlerdir.
Halîfe Hz. Ebû Be¬kir, Nebî'nin vefatından sonra kendisine getirilen her
meselenin hükmünü bulmak için önce Kur'ân'a, onda bulamayınca sünnete
bakmıştır.
Diğer halîfeler de Hz. Ebû Bekir'in bu uygulamasını aynen
sürdürmüşler¬dir. Hz. Ömer, vali ve kadılara gönderdiği genelgelerde Kur'ân ve
Sünnet'e göre uygulamada bulunmalarını emretmiştir.
İslâm'ın ilk devrinden itibaren zamanımıza kadar geçen
devrede bütün İs¬lâm bilginleri, Kur'ân'dan sonra Sünnet'i bir teşri' kaynağı olarak
kabul etmiş¬ler ve bu konuda icmâ halinde olmuşlardır.
4-SÜNNETE UYMA HUSUSUNDA AKLİ DELİL:
Yukarıda ifade edildiği gibi, Kur'an'ın pek çok âyeti,
Peygambere itaat et¬menin farz olduğunu ortaya koymaktadır. Bu İslâm'ın ve
imanın bir gereğidir. Bu olmaksızın ne İslâm'dan ne de imandan söz edilemez.
Hz. Peygambere itaat ise onun Sünnetine uymaktan başka bir manaya gelmez. Bu
sebeple Sünnet'e uymanın, İslam'ın ve imanın bir gereği olduğu anlaşılır. Şu
halde bir peygambe¬rin peygamberliğine inanmak, ona itaat etmek, verdiği hükme,
söylediği söze bo¬yun eğmek, getirdiği her şeyi kabul etmek zorunluluğunu
gerektirir. Böyle olmazsa, ona inanmanın bir manası kalmaz. Peygambere
muhalefet ederek Al¬lah'a itaat etmek ve onun hükmüne boyun eğmek düşünülemez.
SÜNNETİN TEŞRİDE (HÜKÜM KOYMADA) YERİ
İslam fıkhında Sünnet, ikinci kaynaktır ve teşride Kur'an-ı
Kerim'den sonra gelmektedir. Sünnet, hükümleri açıklama bakımından Kur'an'rn
tamam¬layıcısı ve yardımcısıdır. Aynı zamanda Sünnet, Kur'an'da bulunmayan bazı
hü¬kümleri de koyabilir.
Alimler; hadis-i şeriflerin Kur'an-ı Kerim'de bulunmayan
ye¬ni hükümler getirdiği kanaatindedir. Bunlar, delil olarak şu meseleleri
ileri sürmüşlerdir.
a. Vahşi olmayan eşeklerin etinin haram oluşu.
Enes (ra) der ki; Peygamber Efendimiz (sav) geceleyin
Hayber'e geldi. O, geceleyin bir kavme varınca sabah olmadan savaşı başlatmazdı. Sabaha ka¬dar beklerdi.
Hayberliler, omuzlarında kürekler olduğu halde evlerinden dı¬şarı çıktılar.
Resulullah'ı görünce; "İşte Muhammed (sav) ve beşli ordusu" de¬diler.
Sonra da kalelerine sığındılar. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav)
ellerini kaldırarak; "Allahu Ekber, Hayber harab oldu. Biz bir topluluğun
mın¬tıkasına indiğimizde uyarılanların sabahı ne kötü olur" dedi. Biz
eşekler yakaladık, onların etini pişirdik. Peygamber efendimizin bir davetçisi
şöyle bağırdı: "Allah ve Rasulü eşek etlerini yemeyi size yasaklıyor"
Bunun üze¬rine kaplar dökülerek içindekilerle beraber kırıldı." (Buhârî
Kit. Cihâd bab: 130. Megazi bab: 38; Kit. Zebaih bab: 28. Ayrıca bakınız Müslim
Kit. Sayd bab: 23, 25, 26, 27, 30, 31, 34, 37. hn. 1407, 1937, 1939, 1940,
1802, 56l, Kit. Nikah bab: 30; hn. 1407; Neşet Kit. Sayd bab: 31; İbn Mace Kit.
Ze¬baih bab-. 13, hn. 3192, 3193, 3194, 3196; Darimi Kit. Edahi bab: 21, 22.
Ayrıca bkz. Tirmizî Kit. Nikah bab: 29, hn. 1121. Müsned İmanı Ahmed c. II, sh.
21, 102, 143)
Hadis-i şerifin ifade ettiği bu hüküm yeni bir hükümdür.
Çünkü Kur'an'da eşek etleri ile ilgili herhangi bir hüküm yoktur.
b. Her yırtıcı hayvanın ve leş yiyen pençeli kuşun etinin
haram olması hük¬mü:
Resulullah (sav) "Her köpekdişi olan yırtıcı hayvanın
yenilmesini ya¬sakladı.” (Buharı, Kıt. Zebayih bab: 29, Kit. Tıb bab: 57;
Müslim, Kit. Sayd bab: 12, 15, hn. 1932, 1933: Ebû Dâuûd Kit. Er'mıe bab; 32,
hn. 3802; Nesei Kil. Buyu, bab: 79: Tir-mizîKit. Sayd bab: 11, hn. 1474; İbn
Mace Kit. Sayd bab: 13, hn. 3232, 3233; Mu-vatta İmam Malik, Kit. Sayd, bab:
13) Diğer bir rivayette; "Resulullah (sav) köpekdişi olan her yırtıcı
hay¬vanın ve leş yiyen pençeli kuşun yenilmesini yasaklamıştır" (Müslim,
Kit. Sayd, bab: 16; hn. 1934; Ebû Dâuûd, Etime bab: 32 hn: 3803, 3804, 3805,
3806; İbn Mace Sayd bab: 13; hn. 3234) buyurmuştur. Görüldüğü gibi bunların
haram olması, hadis-i şerif ile beyan edilmiştir.
c. Altın ve ipeğin erkeklere haram oluşu:
Hz. Ali (ra.) der ki: Resulullah (sav) sol eli ile İpeği sağ
eli ile de altını tut¬tu. Ellerini bunlarla birlikte yukarı kaldırdı ve şöyle
buyurdu: "Bu iki şey üm¬metimin erkeklerine haram, kadınlarına
helaldir," (İbn Mace Kit. Libas, bab: 19, hn. 3595, 3596; Nesei Kit. Zineh
bab: 40) Altın ve ipeğin haram olduğuna dair birçok rivayetler mevcuttur. (Bkz.
Baharı, Kit. Libas bab: 30; Müslim Kit. Libas 3-23, hn. 2066, 2067, 2068, 2069,
2070, 2071, 2072, 2073, 2074, 2075; Tirmizî, Kit. Libas, bab: 1, hn. 1720;
Nesei; Kit. Zineh, bab: 40)
d. Tek bir şahid ve davacının yemin etmesiyle hüküm verme:
Mesela, Al¬lah Kur'an-ı Kerimde "Ey iman edenler! Belirli bir vadeye kadar
birbirini¬ze borçlandığınız zaman onu yazın... Erkeklerinizden iki de şahit tutun"(Bakara,
282)buyuruyor. Sünnet, tek bir şahidin şehadetiyle birlikte yemin etmesi¬nin
Kur'an-ı Kerim'de zikredilen iki şahidin yerini tutacağını beyan etmiştir.
Sünnet'in Kur'an'ın meskut kaldığı yerlerde doğrudan doğruya
hüküm ko¬yup teşri' kaynağı olduğuna şunları da misal verebiliriz:
Muhsan (evli) olan zâninin recmedilmesi,
sadaka-i fıtır,
âkile (katilin akrabaları) üzerine diyet yüklenmesi,
esirlerin kurtarılması
Süt kardeşliği,
vitir namazı,
ramazan orucu¬nu bozana keffaret lazım geldiği gibi haberler
bu cümledendir.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Yorumlarınız İçin Teşekkür Ederim